13 Mayıs 2014
Soma Katliamı ile İlgili Basın Bildirisi
13 Mayıs’ta Soma linyit işletmelerinde tarihin en büyük iş kazalarından biri yaşanmış ve maalesef henüz ölü sayısına bile tam olarak erişilememiştir. En değerli varlığımız olan insanın sağlıklı olma ve sağlıklı çalışma hakkının böyle kitlesel olarak imha edildiği ender ülkelerden birinde yaşıyoruz. Soma’da yaşanan büyük trajedi bir iş kazası değil, hatta iş cinayeti bile değil, iş katliamıdır. Ülkemizde iş sağlığı ve güvenliği bilincinin hala yerlerde süründüğünün acımasız bir göstergesidir. “Kaza geliyorum demez” diyen bir zihniyetin hakim olduğu ülkemizde, tamamına yakını önlenebilir olan iş kazalarını kader gibi algılatmak isteyen çarpık mantığın ürünüdür.
İş kazaları açısından Türkiye dünyada üçüncü, Avrupa’da birinci sırada yer almaktadır. Oysa iş kazalarının tümü önlenebilir durumlardır. Ancak bunun için öncelikle insana ve emeğine saygı duymak gerekir. Çalışanların sağlığının maliyet unsuru olarak görülmesi kesinlikle yanlıştır. Konunun, tüm tarafların gündemine gerçekten oturması için daha kaç yüz işçinin canından olması gerekmektedir?
Yaşanan her acı olay göstermektedir ki iş sağlığı ve güvenliği sorunlarımızın boyutları tahminlerin çok çok üzerindedir. Kanunla, tüzükle, yönetmelikle, “kusursuz” raporları veren denetimlerle, kısa sürede yetiştirildikleri var sayılan ve işverenin işçisi konumundaki iş sağlığı ve güvenliği profesyonelleriyle, ucuz emek ve ucuz üretim endişesini aşamayan işverenlerle, taşeronlaşmayla çözümlenemeyecek bu büyük sosyal derdimiz maalesef ülkemize büyük acılar yaşatmaktadır.
İş kazalarına ve bunun en az altı katı fazlası olan meslek hastalıklarına bağlı ölümler çok büyük bir sosyal yaradır. Yasal olarak hemen her şeyin yazılı olmasına rağmen, uygulamada iş güvenliği sadece yazıda ve sözde sağlanmaktadır. Yasa koyucudan denetleyene, işverene, işçiye, eğiticiye, medyaya, sendikalara kadar hemen her kesimde çalışanların sağlığı ve güvenliği kültürü yeterince oluşamamıştır.
Acıların tekrar tekrar yaşanmaması için sivil toplum örgütleri olarak her türlü sorumluluk ve hizmete açık ve talip olduğumuzu duyuruyoruz. Üniversitelerimiz ve medyanın, sağlık ve güvenlik kültürümüzün yaygınlaştırılması ve geliştirilmesindeki güçlerinin ve sorumluluklarının farkında olarak eğitim hamlesi içinde yer almalarını arzu ediyoruz.
- İşyeri Hekimlerinin ve İş Güvenliği uzmanlarının mesleki bağımsızlığı yasalarda “sözde” bağımsızlık şeklinde olmamalı, kamusal güvence sağlanmalıdır.
- Yetersiz eğitim ve iş güvencesi ile çalışan işyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanları günah keçisi durumuna getirilmemelidir.
- İşyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı ücret açısından işverene bağımlılıktan kurtarılmalıdır.
- Sağlık Bakanlığı, Umumi Hıfzısıhha Kanunu’nun iş kazaları ve meslek hastalıkları konusunda kendisine verdiği yetki ve sorumluluğu hatırlamalıdır.
- Tıp fakültelerimiz eğitimin her aşamasında hekime meslek hastalıklarını tanıma becerisini vermelidir.
- Meslek hastalıkları tanısının önündeki engeller kaldırılmalıdır.
- İş güvenliği uzmanlığı eğitimi yeniden düzenlenmelidir. İşyerlerinde meslek uygunluğu olan iş güvenliği uzmanları görev almalıdır.
- İşyeri hekimliği eğitimi Sağlık Bakanlığı tarafından düzenlenmeli ve denetlenmelidir.
- Radyo ve televizyonlar, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu yükümlülüğü olan ayda 1 saatlik yayın yapma zorunluluklarını yerine getirmelidirler.
- İşverenlere iş sağlığı ve güvenliği eğitimi verilmelidir.
Maden kazasında hayatını kaybeden madencilerimize Tanrı’dan rahmet, ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyoruz. İş kazaları ve meslek hastalıklarından arınmış bir ülkeye özlemle, üzerimize düşen sosyal göreve her zaman hazır olduğumuzu tekrar ilan ediyoruz.
Saygılarımızla
Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği (TÜSAD)
İş Sağlığı ve Meslek Hastalıkları Uzmanlığı Derneği (İMUD)
İşyeri Hekimleri Derneği (İYHD)