30 Ekim 2014
Karaman’daki maden kazası ile yeniden yüreğimiz dağlandı.
Karaman’daki maden kazası ile yeniden yüreğimiz dağlandı. Önlenebilir bir kaza neticesinde 18 işçimiz tonlarca suyun altında kaldılar. Henüz tam bilinmemekle birlikte hayatlarından ümit kesilmiş gibi görünmektedir. Hiçbirimizin, hele ülkesi ve ailesi için böyle riskli bir işi ‘karın tokluğuna’ yapmaya razı işçilerimizin, hiç hak etmediği böylesi bir ölüm para hırsıyla motive olan işletme sahiplerini etkilemişe benzemiyor. Her kaza ile parlayan öfke ve kaza yerinde bakan nöbetleri ile sorunun çözülemeyeceği artık anlaşılmış olmalıdır. Soma’nın üzerinden 6 ay bile geçmeden olan bu büyüklükteki maden kazası ve -özellikle inşaatlarda olan- büyüklü küçüklü kazalar sonucunda yiten canların, aileleri dışındada, toplumun bütün kesimlerininin ortak sorunu olması gereklidir. Hiçbir gelişmiş ülkede görülmeyen bu denli basit kazalarla yitirilen canlar insanımıza, çalışanımıza ne kadar değer verdiğimizin bir göstergesidir.
Ülkemiz ‘Vahşi kapitalizm’in özgürce at koşturduğu bir alan haline gelmiştir. İşverenler yüzlerce yıl içinde geliştirilen iş güvenliği kurallarını, maliyet baskısı gerekcesi, ile uygulamazken devletin buna seyirci kalmaması gerekir. Ülkemiz Cumhuriyetin köklü kurumları ile bunları denetleyebilecek ve ciddi yaptırımlar uygulayabilecek vasıftadır. Ancak bu olayda da görülüyor ki bu denetleme ve yaptırımlar yeterince uygulanamaz hale gelmiştir.
İş kazası bir saman alevi gibi de olsa toplumda yer etmektedir. Ama ondan çok daha fazla can alan meslek hastalıkları toplumun büyük bir kesiminde bilinmemektedir. Ancak ‘kot taşlama işçileri’ gibi toplumun vicdanını etkilediğinde gündem oluşturmaktadır. Meslek hastalıklarının, yarattığı sakatlıklar ve ölümler ile, sadece etkilenen kişiye/aileye değil tüm topluma da büyük mali yük getirdiği unutulmamalıdır.
Her kaza ile –bizim gibi- sivil toplum örgütlerinin feryatları ve çözüm önerilerinin bir kere daha havada kaldığı ortaya serilmektedir. İnsan odaklı olmayan ve kar hırsı ile güdülenen üretim sürecinin ülkemizin gelişmesine katkıda bulunmayacağını ve toplumsal huzuru olumsuz etkileyeceğini ifade ederek çözüm önerilerimizi bir kez daha dile getirmek istiyoruz:
- Çalışma Bakanlığı müfettişlerinin konuyla ilgili yeterli eğitimlerinin sağlanması ve denetlemelerinin bağımsız ve etkiden uzak yapabilmeleri sağlanmalıdır.
- İşyeri Hekimlerinin ve İş Güvenliği uzmanlarının mesleki bağımsızlığı yasalarda “sözde” bağımsızlık şeklinde olmamalı, kamusal güvence sağlanmalıdır.
- Yetersiz eğitim ve iş güvencesi ile çalışan işyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanları günah keçisi durumuna getirilmemelidir.
- İşyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı, ücret açısından, işverene bağımlılıktan kurtarılmalıdır.
- Sağlık Bakanlığı, Umumi Hıfzısıhha Kanunu’nun iş kazaları ve meslek hastalıkları konusunda kendisine verdiği yetki ve sorumluluğu hatırlamalıdır.
- Tıp fakültelerimiz eğitimin her aşamasında hekime meslek hastalıklarını tanıma becerisini vermelidir.
- Meslek hastalıkları tanısının önündeki engeller kaldırılmalıdır.
- İş güvenliği uzmanlığı eğitimi yeniden düzenlenmelidir. İşyerlerinde meslek uygunluğu olan iş güvenliği uzmanları görev almalıdır.
- İşyeri hekimliği eğitimi Sağlık Bakanlığı tarafından düzenlenmeli ve denetlenmelidir.
- Radyo ve televizyonlar, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu yükümlülüğü olan ayda 1 saatlik yayın yapma zorunluluklarını yerine getirmelidirler.
- İşverenlere iş sağlığı ve güvenliği eğitimi verilmelidir.
Umutlarımızı kaybetmek istemiyoruz. İşçilerimizin sağ-salim yerüstüne çıkarılmasını umuyoruz. Eleştirilerimizi sıralarken iğneyi de kendimize batırmalıyız. Biz hekimlerin çalışanların sağlıkları ve meslek hastalıkları konusunda yeterli gayreti sarf etmediğini de unutmamalıyız. Bu konuyu önemsemek ve elimizi taşın altına koymak sırası artık bizde.
Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği
İş ve Meslek Hastalıkları Uzmanları Derneği