Tükenmeyen Nefesle

Skip Navigation Links
1 Ağustos 2016

TANIDIĞIM LEVENT KARASULU

                               


Ezanın okunmasını bekliyoruz. Ortabayır Merkez Cami avlusu kalabalık. İyice köşeye çekilip kalabalığı gözden geçiriyorum. Doktorlar, hemşireler, farklı hastanelerden birçok çalışan,  editörler, Kızılay genel başkanı, yazarlar, gazeteciler, şairler, komünistler, dindarlar, temizlik personeli ve profesörler… Levent’in ömrü boyunca dokunduğu herkes, O göçüp giderken hiç değilse ruhuyla bir kez daha buluşmak istiyor. Fark ettim ki bu camii avlusu aynı zamanda Levent’in aklının içi. O’nun aklının ve sorularının zenginliğini, hem de kalbinin genişliğini gösteriyor bu camii avlusunu dolduran kalabalık.

Benim tanıdığım en zeki insanlardan biriydi Levent. Günlerce aralıksız edebiyattan başlayıp tıptan çıkarak elektronik sistemlerinden bronkoskopiye zıplayarak aralıksız sohbet edebilirdik. Müzik dinlerdik beraber, bazen Leonard Cohen bazen Zeki Müren. Hiç çelişmezdi onun kafasında eğer ruhuna dokunuyorsa farklı nesneler.

Batı Trakya göçmeni uzun süre vatansız kalmış hekim bir baba ile soyu Yemen’e dayanan cefakâr bir annenin oğluydu Levent.  Babasını da sadece 11 ay önce yine birlikte bu camiinin avlusundan uğurlamıştık. Bu mahallede yıllarca hekimlik yapmıştı baba. Mahallenin babacan doktoru idi, kendi muayenehanesinde yıllarca herkese baktı. Sanırım bu mahalle ve babasının muayenehanesi Levent’in esas okuluydu. Burada öğrendi yoksulluğu, dayanışmayı, merhameti, haytalığı. Lise yıllarında içine girdiği sol kültür onun bu kenar mahalle delikanlısı bıçkın ruhunu kendince bir kalıba dökmesini sağladı. Babasının emanet ettiği bir dövüş hocası yine bu mahallede öğretti ona, elin elden üstün olduğunu, sınırlarını bilmezsen kaybolacağını. Hayta ruhu zamanla bir savaşçıya dönüştü. Tıp fakültesini kazandı, başarıyla tamamladı, sonra istediği her yere girebileceği kadar yüksek bir puan alarak Göğüs Hastalıkları uzmanlık eğitimine başladı. Asistanlığı boyunca bir yandan iyi bir klinisyen, açık ufuklu bir hekim olarak çalıştı, bir yandan da politik kimliğinin gerektirdiği cengaverliklerle uğraştı. Bu iki meşgale aslında hayatın içinde duruşunu özetliyor Levent’in. Hep doğru bildiğini yap, eşitlik için, adalet için, iyilik için. Herkesin iyiliğe kaynak olarak gördüğü yer farklı olabilir, Levent de o kaynağı arıyordu, buradadır diye zannettiği her zeminde durarak ama sorarak kurcalayarak. Önemli olan eğilip bükülmeden, erdemle ayakta kalmak, ne paraya kul olmak ne makam mevki sevdası ile hastalanmak. Levent her işini öyle yaptı. Hekimliğini de öyle yaptı.

Ben girişimsel bronkoskopi öğrenmeye neden niyet ettim, nasıl başladım bu işlere biliyor musunuz? Daha henüz bitirmiştim asistanlığımın birinci yılını. Takip ettiğim bir hastamın tümörü sağ ana bronştan trakeaya taşmıştı zorlukla nefes alıyordu. Cezaevinden yeni çıkmış gariban bir gecekondu sakini, henüz 47 yaşında. Biz takip ederken onu boğularak öldü gitti, elimizden hiçbir şey gelmeden. Garibanın da bu tedaviye ulaşacak parası yoktu. O gün girişimsel bronkoskopi öğrenmeye ve öğrendiğimi de elimden geldiğince ulaşabildiğimce çok insana öğretmeye karar verdim. Levent’le beni aynı yolda yürüten duyduğumuz bu kaygı, bir insanlık ayıbını, öyle görüyorduk biz, temizlemek arzusu oldu. Yedikule’nin girişimsel ünitesini Sedat Altın Hoca’nın öncülüğünde birlikte kurduk. Şartnameler yazdık, dilendik, bulduk buluşturduk uydurduk ama ünite kalıcı oldu. O ünitede bugün Türkiye’nin farklı yerlerinde başarı ile bu işlemleri yapabilen birçok hekim yetişti. Levent onların ellerinin üzerinde geziniyor şimdi, O da onlarla birlikte tedavi ettikleri hastalara dokunuyor ve dokunmaya devam edecek.

Levent hastası için doğru olanı her zaman hiçbir karşılık beklemeden yaptı. İyi bir klinisyendi, sezgilerini ve zekasını işini daha iyi yapabilmek hastasına daha çok faydalı olabilmek için kullandı. Ama huzursuzdu hep, hep kıpır kıpırdı. Ben bir kez bile O’nun sakince oturarak telefonla konuştuğunu görmedim. Konuşurken bir o yana bir bu yana hızlı hızlı yürür, heyecanlı el kol hareketleri ile telefonun sınırlarını aşmak isterdi. Kafasının içi sorularla doluydu, cevaplarını ararken de daldan dala sıçrardı, bazen yarım kalırdı aradığı cevaplar. Yine de ne yaptıysa hep iyi yaptı. Geniş ufkuyla bir nesneyi tüm yönleriyle bir bakışta görebilirdi.

Ama hep huzursuzdu. Kalbinin içinde bir yerde büyük bir kara delik vardı, burgacı ile içini ağrıtan, durduğu ovaları soğuk karlı dağbaşlarına çeviren. O kara deliği hiçbir şeyle dolduramadı. Çok sevildi, bunu biliyordu. O da sevdi kendince, acıtarak bazen çevresindekileri, ama sevdiği herkese nadir güzellikte rastlanan bir çiçek uzattığı için hep mazur görüldü. Huzursuzluğu hep yarım bıraktırdı ona bir şeyleri. En kötü huyu buydu, yarım bırakmak.  Şimdi de işte bizi yarım bıraktı, ömrünü yarım bıraktı.

Bu satırları yazarken kalbimin eksik kalan yerinde küçük bir fırtına kopuyor. Orada Levent’le oturup fırtınanın vereceği zararları konuşuyoruz, bencillikten aşktan efendisiz bir kavgadan laflıyoruz. Pilli Bebek çalıyor arkada:

 

erken ölümlerin ardından
hep aynı yere dönerken
ıslak sokaklar boyu düşündüm
solmuş insanların yüzünden
gülümseme beklerken
tren yolları boyu düşündüm
sanki yıllardır uzaktayım ben
özlemlerin hep sessiz derinden
ama yalanlar görürüm hala
buradan bakınca şu sonsuz dünyaya
olsun demek de zor artık
çocuk düşlerimiz yok artık

 

Levent artık yalanlar görmeyecek, gerçeğin kendisi ile buluştu. Ayrı kaldığı için hep acı çektiği çocuk düşleri sarmalasın O’nu. Tüm maceraların en cesur en becerikli kahramanı olsun.  Duru, sakin, huzurla uyusun.
Levent Dalar

ÜYE GİRİŞİ


Şifremi Unuttum
  

TÜSAD ÜYELİK BAŞVURUSU

ETKİNLİK TAKVİMİ

Kasım 2024
PztSalÇarPerCumCmtPaz
28293031123
45678910
11121314151617
18192021222324
2526272829301
2345678
 LookUs & Online Makale