TÜSAD’ın değerli üyeleri,
Hepimiz insan sağlığı ile ilgiliyiz, hastalarımıza daha sağlıklı, daha uzun ve daha konforlu bir yaşam sunabilmek için aldığımız eğitimi hayata geçirmeye çalışıyoruz.
Son yıllarda gerçekten akıl almaz bir hızla artan bilimsel bilgi uzmanlaşmayı da zorunlu kılıyor. Çok değil, neredeyse geçtiğimiz yüzyılın ortalarına kadar uzmanlaşma çok kısıtlı idi. Bugün farklı nedenlerle kutsanan uzman hekimler yerine ‘ailemizin doktoru’ olurdu. Bu doktorun en önemli niteliği kolay bulunması değil, bütün hastalıklardan ‘anlaması’ ve bizi ta bebekliğimizden ‘tanıması’ idi. Bir tür bütüncül ve hatta kişiselleştirilmiş tıp yani…
Hekimler uzmanlaştıkça, hastalıkları daha derinden anlama, tanıma ve elbette tedavi edebilme fırsatı yakaladık. Epidemiyolojik çalışmalar nereden nereye geldiğimizi açıkça ortaya koyuyor. 100 yıl önce insanlar neden ölüyordu? Şimdi en sık rastlanan ölüm nedeni nedir? Hatta gelecek yıllarda hangi hastalık öne geçecek? Hepsini biliyoruz. Peki ya koruyucu hekimlik? Çok önemli bir farkındalık olduğu kesin. Ama yeterli mi? Bundan emin değilim. Eski hastalık nedenleri ile bugünün yöntemlerini kullanarak başa çıkmak ne kadar başarı sayılabilir. Sağlık ekonomisi dal budak sardıkça bilimsel bilgiyi sadece tanı, biraz da tedavi için kullanmak yaygınlaştı. Ama koruyucu hekimlik hala üvey evlat… Mesela sigaraya karşıyız ama devasa kent boyu sigaralar, kömürlü termik santralleri gözümüzle görmüyoruz.
Tıp fakültelerinin ilk üç sınıfında aldığımız temel bilimler, kliniğe geçebilmek için zorunlu ve bir o kadar da zorlu
bir baraj niteliğindedir. Bir an evvel geçip, doktorluğa yelken açmak isteriz. Bir daha o notları ya da kitaplarımızı aramaya başlayıncaya kadar… Aslında temel bilimler ayrılma değil, buluşma noktasıdır.
Uzmanlaşmak elbette işi kolaylaştırıyor. Belli bir sisteme, bir organa yönelmek, onun patolojisine odaklanmak başarı şansını artırıyor. Üstelik böylece kendi branşımızla ilgili olmayan bir şeyle ilgilenmiyoruz. Örneğin; hava kirliliği akciğerlerin, kirlenmiş içme suları bağırsakların sorunu… Çok kolay.
Bugün tıbbın en önemli sorunu altı üstü, yetmiş kilogram ağırlığında ve iki metre kare yüzey alanına sahip bir varlığı, neredeyse yüz ayrı uzmanlık alanına ayırıp sonra da birleştirmemektir. Yüzeyleri tek renk olsun diye uğraşırken, parçalanmış rubik küp gibiyiz.
Bunu aşmanın yolu; her durumda hem parçayı hem bütünü düşünebilmek olmalıdır. Ülkemizdeki hemen bütün toplantı konularının tanı tedavi ağırlıklı olduğunu ve patogenetik süreçlerin az konuşulduğunu görmemek mümkün değil. Oysa sebepleri, altta yatan mekanizmayı anlamak bizi daha çok ve daha etkin bir şekilde biraya getirebilir.
TÜSAD, yarım yüzyılı geride bırakırken, köklerindeki solunum fizyolojisi disiplininden güç alarak daha farklı ve daha etkin bir dernek olmaya devam edecektir.
Geçmiş yıllarda olduğu gibi hem hastalıkların önlenmesinde,hem de gelişen tanı ve tedavi olanakları konusunda üyelerimize, kamuoyuna ve sağlık otoritelerine katkı vermek öncelikli hedeflerimizdir.
Hepinize sağlık, barış ve umut dolu bir yıl diliyorum.
Dr. Arzu Mirici